8 Şubat 2014 Cumartesi

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda Kısmî Dava

A. Genel Olarak
Kısmî dava, belirsiz alacak davasının aksine, karşımıza ilk defa HMK ile çıkmış değildir. HMUK, kısmî dava başlıklı ayrı bir madde içermemesine rağmen, 4. maddesi uyarınca kısmî dava açılmasına cevaz verildiği kabul edilmekteydi. Bölünebilir bir alacak söz konusu ise, davacı bu alacağın sadece bir bölümünü dava ettiğinde bu kısmi dava olarak adlandırılıyordu. Bir davanın kısmi dava sayılabilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bu alacağın bir
bölümünün dava edilmiş olması gerekiyordu[1]. Eğer davanın konusu o alacağın bir kısmi değil de bağımsız bir alacak ise o halde o dava kısmi dava değil, tam dava olarak nitelendirilirdi. Alacağın bir kısmi muaccel olmuşsa buna ilişkin olarak açılan dava kısmi dava değil tam dava olarak nitelendirilmekteydi[2].
Bir davanın kısmî dava sayılabilmesi için, HMUK 4 ve 179/V hükümleri gereğince bu hususun dilekçede açıkça belirtilmiş olması gerekirdi. Eğer belirtilmemişse, bu tam dava sayılmalıydı[3].
Yargılama giderlerinden tasarruf etmek amacıyla kısmi dava açmakta hukuki menfaatin olduğu kabul edilmekteydi; buna karşılık alacağı küçük parçalara bölüp o şekilde dava etmek hakkın kötüye kullanılması olarak düşünülüyordu[4].
Zamanaşımının ise sadece dava konusu yapılan kısım için kesildiği kabul edilmekteydi[5].
B. 6100 Sayılı Kanunda Düzenlenişi
Kısmî davayı düzenleyen madde, HMK TBMM tasarısının 114. maddesi olarak yer almıştı. Tasarı metni kanunlaştıktan sonra, 109. madde olarak kanunda yerini almıştır. Madde metni şu şekildedir:
Kısmî dava
MADDE 114 - Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmî dava açılamaz.
Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmî dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
C. Kısmî Davanın Açılması
1. Dava Şartları
a. Görev
i. HMUK sisteminde
HMUK’un 4. Maddesinde düzenlenmişti. Maddeye göre, alacağın eğer yalnızca bir kısmı dava edilmişse görevli mahkemenin belirlenmesi, dava edilen kısmın alacağın son kesimi olup olmadığına göre belirlenirdi. Eğer dava konusu alacağın son kısmı ise, görev dava konusunun değerine göre belirlenirdi. Son kısmı olmaması halinde ise, alacağın tamamının ihtilaflı olup olmamasına göre ikinci bir ayrım yapılırdı. Alacağın tamamı ihtilaflı ise görev, alacağın sadece dava edilen kısmı değil, tümü esas alınarak belirlenirdi. Alacağın tamamı ihtilaflı değil ise alacağın dava olunan kısmına göre belirlenirdi.
Dava konusunun para[6] olması durumunda değerinin belirlenmesi zor olmayacaktır. Peki, dava konusu paradan başka bir şey ise değeri nasıl belirlenecektir? Doktrinde HMUK döneminde bu konuya ilişkin olarak çeşitli görüşler mevcuttur. Birinci görüşe göre, dava konusunun değeri üzerinde tarafların anlaşmış olmasını yeterli sayılırdı. Bu görüşe göre uzlaşma varsa hakim bununla bağlı idi ve hatta kendisi dava konusunun değerinin uzlaşılandan daha yüksek olduğunu tespit ederse görevsizlik kararı veremezdi[7]. Nitekim HMUK 2/II’ye göre, taraflar dava konusunun değerinde anlaşamazlarsa, mahkeme takdir ve tayin edecekti. Diğer bir görüşe göre ise, göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olması nedeniyle dava konusunun değerini mahkemenin takdir etmesi gerekmekte idi, tarafların anlaşmış olması önemli değildi[8].
Davalı ve davacının uzlaşıp uzlaşmadığının belirlenmesi konusunda da çeşitli görüşler vardı. Bir görüşe göre, davalı davacının belirlediği değere itiraz etmezse zımnen uzlaşılmış sayılırdı[9]. Bu görüşü savunan yazarlara göre, davalı her zaman itiraz edebilir ve bunun sonucunda gerekirse görevsizlik kararı verilebilirdi. İkinci bir görüşe göre, davacı ve davalının dava konusunun değeri üzerinde açıkça anlaşmış olmaları aranırdı ve mahkeme böyle bir anlaşmanın olup olmadığını re’sen araştırmalı, açık bir anlaşma yoksa kendisi takdir etme yoluna gitmeliydi[10].
ii. HMK Sisteminde
HMK 2.maddesine göre, aksine düzenleme bulunmadıkça malvarlığını ilgilendiren davaların miktar veya değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinin görev alanına gireceği kabul edilmiştir. 
b. Hukuki Menfaat
i. Talep Konusunun Bölünebilir Olması
HMK 109. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, bir alacağın kısmî davaya konu edilebilmesi, o alacağın bölünebilir olmasını gerektirir. Aksi halde hukuki menfaatin varlığından söz edilemeyecektir[11].
ii. Talep Konusunun Miktarının Taraflar Arasında Tartışmasız veya Açıkça Belli Olmaması
HMUK sisteminde, talep konusunun tartışmasız veya açıkça belli olduğu hallerde dahi kısmî dava açılabilirdi.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrasında, talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olması hâlinde kısmî dava açılamayacağı hususu, hüküm altına alınarak, komisyon raporunda bu hususun hukuki menfaate karşılık geldiği ifade edilmiştir[12]. Doktrindeki ifade edilen bir görüşe göre, ortada bir davanın olduğu durumda taraflar arasında durumun doğası gereği, bir tartışma ya da çekişme mutlaka olacaktır. Bu nedenle fıkrada yer alan “taraflar arasında tartışmasız veya” ibaresinin, metinden tümüyle çıkarılması ve talep konusunun miktarının açıkça belirli olduğu hallerde, kısmî dava açılamayacağı hususuna işaret edilmesi ile yetinilmesi gerektiği ifade edilmektedir[13].
Bir diğer görüş ise, eski uygulamada olduğu gibi zamanaşımı tehlikesini göze alan ve ileride belirlenen ek alacakları ıslahla davaya dahil etmek isteyen davacının alacağının belirli olmasına rağmen kısmi dava açabilmesini yönündedir[14]. Bizim görüşümüz de bu yöndedir. Zira alacak miktarı belirsiz olan davacı, kısmî dava açarak durumunu kötüleştirmek yerine, doğrudan belirsiz alacak davası açmayı tercih edecektir. Bu da kısmî davanın anlam ve önemini azaltacak, HMK 109. Maddeyi kadük bir hüküm halinde getirecektir.
2. Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulmasına Gerek Kalmaması
HMUK sisteminde davacı alacağın bir kısmını dava ederken, dilekçede fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması gereği konusunda da görüş birliği yoktu. Bir görüşe göre, davacının alacağın geri kalan kısmına yönelik dava açması için ilk açtığı davanın dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmasına gerek yoktu[15]. İkinci görüşe göre, davacı eğer fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamışsa bu zımnî ferâgat anlamına gelirdi[16]. Diğer bir görüşe göre ise, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunun anlaşılması için bu hususun (feragat edilmediğinin) dilekçede açık bir biçimde yer alması gerekirdi[17].
HMK 109/III ise evvelden tartışmalı olan bu hususa bir açıklık getirerek, kısmi dava açan davacının, talep konusunun kalan kısmından feragat edilmiş olması hali dışında kısmi dava açılmasının talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyeceğini hüküm altına almıştır[18]. Açık feragat olduğu halde ise, davacı artık feragat ettiği kısım için ek dava açamayacaktır. Kısmi dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına gerek kalmamasına ilişkin düzenleme, doktrinde olumlu karşılanmıştır[19].
D. Davanın Açılmasının Sonuçları
Davanın açılmasının maddi hukuk bakımından sonuçlarından biri, belirttiğimiz üzere zamanaşımının kesilmesidir. Kısmi dava, belirsiz alacak davasına nazaran zamanaşımı açısından dezavantajlıdır. Zira, kısmî davada zamanaşımı alacağın yalnız davaya konu edilen kısmi için kesilir. Dava dışı tutulan kesimi için zamanaşımı işlemeye devam eder[20].
Kısmi davası yargılama sırasında oluşacak duruma göre talep sonucunu artırmak için belirsiz alacak davasından farklı olarak, ıslaha ya da karşı tarafın muvafakatine gerek vardır.
 Kısmî davada kanun yoluna başvuru sınırı, alacağın tamamına göre belirlenir. Çünkü karar alacağın tamamı açısından emsal teşkil eder[21].
6100 sayılı kanundan evvel pilot dava olarak açılan kısmî davaların açılmasına, belirsiz alacak davası sayesinde artık gerek yoktur. Bu, Anayasa’nın 36. Maddesinde hüküm altına alınan hak arama özgürlüğünün uygulama alanını genişletmiştir. Fakat kısmî davanın açılma şartlarının katılaştırılmasının aynı amaca hizmet ettiğini söylememiz mümkün değildir. Her ne kadar bu kısıtlama ile sözü geçen pilot davaların önüne geçilmesinin amaçlandığı söylense de, bu hedefi gerçekleştirecek daha iyi çözümler üretilebilirdi. Kaldı ki, açılma şartları neredeyse eşitlenmiş olan bu iki dava çeşidinde, davacı konumunda olacak kişinin daha avantajlı olan belirsiz alacak davasını tercih etmesi kaçınılmazdır. Zira her iki dava türünde de alacak miktarının tartışmalı ya da belirlenmesinin imkansız olması aranmakta, fakat belirsiz alacak davasında zamanaşımı alacağın tümü için kesilmektedir. O halde zamanaşımının sadece dava edilen kısım için kesileceği kısmî dava açmanın bir gereği yoktur. İşte tüm bunlar, kısmi davanın önemini azaltacaktır.

[1]Kuru, HMUK, s. 1516; Karslı, age., s. 341; Kuru/Arslan/Yılmaz, HMK, s 277. Pekcanıtez/Atalay/Özekeş HMUK, s 297.
[2] Kuru, HMUK, s. 1516.
[3] Kuru, age., s 1516-1517.
[4] Kuru, HMUK, Cilt II., s 1523., Karşı görüş için bknz:, s. 278.
[5] Kuru, HMUK, Cilt II, s 1540; Pekcanıtez/Atalay/Özekeş Medeni Usul Hukuku, s. 436. ;, Karslı, age. S 432. ,;Kuru/Yılmaz/Arslan, age, s 295.
[6] Konusu para olan davalarda “para” kavramı ile tedavüldeki Türk parasının kastedildiği doktrinde ifade edilmiştir. Bknz: Kuru, age., s. 166; Postacıoğlu,İlhan, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6 bası 1975., s. 125 (Dipnot 11).
[7] Kuru, age, s 172. Yazar burada mahkemenin dava konusunun değerinin uzlaşılandan daha düşük olduğunu tespit etmesi halinde görevsizlik kararı verip veremeyeceği konusunda bir fikir beyan etmemiştir.
[8]Pekcanıtez/Atalay/Özekeş, HMUK s 105; Kuru/Arslan/Yılmaz HMUK, s 125.; Kuru, age, s 174-175. Yazar eserinde, önceleri davacının belirlediği değer ile gerçek değer arasında açık bir nispetsizlik olduğu hallerde mahkemenin takdir etmesi gerektiğini savunduğunu, fakat sonraları bu görüşün her zaman mahkemenin takdir etmesi gerektiği yönünde değiştiğini belirtmiştir.
[9]Berkin, Necmeddin, Medeni Usul Hukuku Esasları, 1969, s. 70; Kuru, age, s. 173
[10] Postacıoğlu, age s 125-126; Üstündağ, age., 153-154.
[11]“…Maddenin birinci fıkrasında, kısmî dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu niteliği itibarıyla bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün olacaktır.
Alacağın tamamı aynı hukukî ilişkiden doğup, şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmî davadan söz etmek gerekecektir. Bu dava çeşidine müracaat edebilmek için, talebin konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olması gerekir…” Karslı, Kanun, s. 135.
[12]“… Maddenin ikinci fıkrasında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkçabelirli olması durumunda kısmî davanın açılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla kısmî dava kurumunun amaç dışı kullanılmasının önüne geçilmek istenmiş, yani sözü edilen hâlde davacının kısmî dava açmakta hukukî yararının bulunmadığı kabul edilmiştir…” Karslı, Kanun, s.135.
[13] Tanrıver, agm., s 23-24.
[14] Karslı, age. S 342.
[15]Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, 2000, s 322. Yazar burada ayrıca, dava etmediği kısım hakkında sarih veya zımnî feragatte bulunmadığı sürece farkına varmadan alacağının bir kısmını dava etmemiş olan davacı bu kısmını sonradan dava edebileceğini düşündüğünü ifade etmiştir(s. 323). Yazar, davacının farkında olmadan kısmî dava açmış olmasının mümkün olduğunu düşündüğünü de açıkça ifade etmektedir (s. 167).
[16] Kuru, age, s 1540. Yazarın, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutup bu hususa ilişkin yeterli açıklama yapmamış olması halinde tam dava sayılması gerektiği yönündeki görüşü için bknz: age., s. 1520.
[17] Berkin, age, s. 98.
[18]“Maddenin üçüncü fıkrasında ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına ilişkin bir kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan kesim bakımından feragat edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm altına alınmış, bu konudaki suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan kaldırmayacağına işaret edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da zaten sona ermiş olacağından ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir alacaktan söz edilemeyecektir.” Karslı, Kanun, s. 135-136.
[19] Bilge Omar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Tasarısı'yla Şimdiki HUMK Kurallarına Getirilmek İstenen Değişikliklerin Başlıcaları, TBB Dergisi Dönem/Sayı: 2007/68., s 328.
[20]Kuru/Arslan/Yılmaz, HMK, s 295.; Karslı, age, s 497.; Pekcanıtez/Atalay/Özekeş, HMK, s 436.
[21]Karslı, age, s 793.