A. Genel Olarak
Kısmî dava, belirsiz alacak davasının aksine,
karşımıza ilk defa HMK ile çıkmış değildir. HMUK, kısmî dava başlıklı ayrı bir
madde içermemesine rağmen, 4. maddesi uyarınca kısmî dava açılmasına cevaz
verildiği kabul edilmekteydi. Bölünebilir bir alacak söz konusu ise, davacı bu
alacağın sadece bir bölümünü dava ettiğinde bu kısmi dava olarak
adlandırılıyordu. Bir davanın kısmi dava sayılabilmesi için, alacağın tümünün
aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bu alacağın bir
bölümünün dava edilmiş olması gerekiyordu[1]. Eğer davanın konusu o alacağın bir kısmi değil de bağımsız bir alacak ise o halde o dava kısmi dava değil, tam dava olarak nitelendirilirdi. Alacağın bir kısmi muaccel olmuşsa buna ilişkin olarak açılan dava kısmi dava değil tam dava olarak nitelendirilmekteydi[2].
bölümünün dava edilmiş olması gerekiyordu[1]. Eğer davanın konusu o alacağın bir kısmi değil de bağımsız bir alacak ise o halde o dava kısmi dava değil, tam dava olarak nitelendirilirdi. Alacağın bir kısmi muaccel olmuşsa buna ilişkin olarak açılan dava kısmi dava değil tam dava olarak nitelendirilmekteydi[2].
Bir davanın kısmî dava
sayılabilmesi için, HMUK 4 ve 179/V hükümleri gereğince bu hususun dilekçede
açıkça belirtilmiş olması gerekirdi. Eğer belirtilmemişse, bu tam dava
sayılmalıydı[3].
Yargılama giderlerinden tasarruf
etmek amacıyla kısmi dava açmakta hukuki menfaatin olduğu kabul edilmekteydi;
buna karşılık alacağı küçük parçalara bölüp o şekilde dava etmek hakkın kötüye
kullanılması olarak düşünülüyordu[4].
Zamanaşımının ise sadece dava
konusu yapılan kısım için kesildiği kabul edilmekteydi[5].
B. 6100 Sayılı Kanunda
Düzenlenişi
Kısmî davayı düzenleyen madde, HMK TBMM
tasarısının 114. maddesi olarak yer almıştı. Tasarı metni kanunlaştıktan sonra,
109. madde olarak kanunda yerini almıştır. Madde metni şu şekildedir:
“Kısmî dava
MADDE 114 - Talep konusunun
niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava
yoluyla ileri sürülebilir.
Talep konusunun miktarı, taraflar
arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmî dava açılamaz.
Dava açılırken, talep konusunun
kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmî dava
açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına
gelmez.”
C. Kısmî Davanın Açılması
1. Dava Şartları
a. Görev
i. HMUK sisteminde
HMUK’un 4. Maddesinde
düzenlenmişti. Maddeye göre, alacağın eğer yalnızca bir kısmı dava edilmişse
görevli mahkemenin belirlenmesi, dava edilen kısmın alacağın son kesimi olup
olmadığına göre belirlenirdi. Eğer dava konusu alacağın son kısmı ise, görev
dava konusunun değerine göre belirlenirdi. Son kısmı olmaması halinde ise,
alacağın tamamının ihtilaflı olup olmamasına göre ikinci bir ayrım yapılırdı.
Alacağın tamamı ihtilaflı ise görev, alacağın sadece dava edilen kısmı değil,
tümü esas alınarak belirlenirdi. Alacağın tamamı ihtilaflı değil ise alacağın
dava olunan kısmına göre belirlenirdi.
Dava konusunun para[6] olması durumunda
değerinin belirlenmesi zor olmayacaktır. Peki, dava konusu paradan başka bir
şey ise değeri nasıl belirlenecektir? Doktrinde HMUK döneminde bu konuya ilişkin olarak çeşitli görüşler
mevcuttur. Birinci görüşe göre, dava konusunun değeri üzerinde tarafların
anlaşmış olmasını yeterli sayılırdı. Bu görüşe göre uzlaşma varsa hakim bununla
bağlı idi ve hatta kendisi dava konusunun değerinin uzlaşılandan daha yüksek
olduğunu tespit ederse görevsizlik kararı veremezdi[7]. Nitekim HMUK 2/II’ye
göre, taraflar dava konusunun değerinde anlaşamazlarsa, mahkeme takdir ve tayin
edecekti. Diğer bir görüşe göre ise, göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden
olması nedeniyle dava konusunun değerini mahkemenin takdir etmesi gerekmekte
idi, tarafların anlaşmış olması önemli değildi[8].
Davalı ve davacının uzlaşıp uzlaşmadığının
belirlenmesi konusunda da çeşitli görüşler vardı. Bir görüşe göre, davalı
davacının belirlediği değere itiraz etmezse zımnen uzlaşılmış sayılırdı[9]. Bu
görüşü savunan yazarlara göre, davalı her zaman itiraz edebilir ve bunun
sonucunda gerekirse görevsizlik kararı verilebilirdi. İkinci bir görüşe göre,
davacı ve davalının dava konusunun değeri üzerinde açıkça anlaşmış olmaları
aranırdı ve mahkeme böyle bir anlaşmanın olup olmadığını re’sen araştırmalı,
açık bir anlaşma yoksa kendisi takdir etme yoluna gitmeliydi[10].
ii. HMK Sisteminde
HMK 2.maddesine göre, aksine düzenleme
bulunmadıkça malvarlığını ilgilendiren davaların miktar veya değerine
bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinin görev alanına gireceği kabul
edilmiştir.
b. Hukuki Menfaat
i. Talep Konusunun Bölünebilir
Olması
HMK 109. maddesinin gerekçesinde
de belirtildiği üzere, bir alacağın kısmî davaya konu edilebilmesi, o alacağın
bölünebilir olmasını gerektirir. Aksi halde hukuki menfaatin varlığından söz
edilemeyecektir[11].
ii. Talep Konusunun Miktarının
Taraflar Arasında Tartışmasız veya Açıkça Belli Olmaması
HMUK sisteminde, talep konusunun
tartışmasız veya açıkça belli olduğu hallerde dahi kısmî dava açılabilirdi.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrasında, talep konusunun miktarının,
taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olması hâlinde kısmî dava
açılamayacağı hususu, hüküm altına alınarak, komisyon raporunda bu hususun
hukuki menfaate karşılık geldiği ifade edilmiştir[12]. Doktrindeki ifade edilen
bir görüşe göre, ortada bir davanın olduğu durumda taraflar arasında durumun
doğası gereği, bir tartışma ya da çekişme mutlaka olacaktır. Bu nedenle fıkrada
yer alan “taraflar arasında tartışmasız veya” ibaresinin, metinden tümüyle
çıkarılması ve talep konusunun miktarının açıkça belirli olduğu hallerde, kısmî
dava açılamayacağı hususuna işaret edilmesi ile yetinilmesi gerektiği ifade
edilmektedir[13].
Bir diğer görüş ise, eski
uygulamada olduğu gibi zamanaşımı tehlikesini göze alan ve ileride belirlenen
ek alacakları ıslahla davaya dahil etmek isteyen davacının alacağının belirli
olmasına rağmen kısmi dava açabilmesini yönündedir[14]. Bizim görüşümüz de bu
yöndedir. Zira alacak miktarı belirsiz olan davacı, kısmî dava açarak durumunu
kötüleştirmek yerine, doğrudan belirsiz alacak davası açmayı tercih edecektir.
Bu da kısmî davanın anlam ve önemini azaltacak, HMK 109. Maddeyi kadük bir
hüküm halinde getirecektir.
2. Fazlaya İlişkin Hakların Saklı
Tutulmasına Gerek Kalmaması
HMUK sisteminde davacı alacağın
bir kısmını dava ederken, dilekçede fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması
gereği konusunda da görüş birliği yoktu. Bir görüşe göre, davacının alacağın
geri kalan kısmına yönelik dava açması için ilk açtığı davanın dava
dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmasına gerek yoktu[15]. İkinci
görüşe göre, davacı eğer fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamışsa bu zımnî
ferâgat anlamına gelirdi[16]. Diğer bir görüşe göre ise, fazlaya ilişkin
hakların saklı tutulduğunun anlaşılması için bu hususun (feragat edilmediğinin)
dilekçede açık bir biçimde yer alması gerekirdi[17].
HMK 109/III ise evvelden tartışmalı olan bu
hususa bir açıklık getirerek, kısmi dava açan davacının, talep konusunun kalan
kısmından feragat edilmiş olması hali dışında kısmi dava açılmasının talep
konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyeceğini hüküm
altına almıştır[18]. Açık feragat olduğu halde ise, davacı artık feragat ettiği
kısım için ek dava açamayacaktır. Kısmi dava açılırken fazlaya ilişkin hakların
saklı tutulmasına gerek kalmamasına ilişkin düzenleme, doktrinde olumlu
karşılanmıştır[19].
D. Davanın Açılmasının Sonuçları
Davanın açılmasının maddi hukuk
bakımından sonuçlarından biri, belirttiğimiz üzere zamanaşımının kesilmesidir.
Kısmi dava, belirsiz alacak davasına nazaran zamanaşımı açısından
dezavantajlıdır. Zira, kısmî davada zamanaşımı alacağın yalnız davaya konu
edilen kısmi için kesilir. Dava dışı tutulan kesimi için zamanaşımı işlemeye
devam eder[20].
Kısmi davası yargılama sırasında
oluşacak duruma göre talep sonucunu artırmak için belirsiz alacak davasından
farklı olarak, ıslaha ya da karşı tarafın muvafakatine gerek vardır.
Kısmî davada kanun yoluna başvuru sınırı,
alacağın tamamına göre belirlenir. Çünkü karar alacağın tamamı açısından emsal
teşkil eder[21].
6100 sayılı kanundan evvel pilot
dava olarak açılan kısmî davaların açılmasına, belirsiz alacak davası sayesinde
artık gerek yoktur. Bu, Anayasa’nın 36. Maddesinde hüküm altına alınan hak
arama özgürlüğünün uygulama alanını genişletmiştir. Fakat kısmî davanın açılma
şartlarının katılaştırılmasının aynı amaca hizmet ettiğini söylememiz mümkün
değildir. Her ne kadar bu kısıtlama ile sözü geçen pilot davaların önüne
geçilmesinin amaçlandığı söylense de, bu hedefi gerçekleştirecek daha iyi
çözümler üretilebilirdi. Kaldı ki, açılma şartları neredeyse eşitlenmiş olan bu
iki dava çeşidinde, davacı konumunda olacak kişinin daha avantajlı olan
belirsiz alacak davasını tercih etmesi kaçınılmazdır. Zira her iki dava türünde
de alacak miktarının tartışmalı ya da belirlenmesinin imkansız olması
aranmakta, fakat belirsiz alacak davasında zamanaşımı alacağın tümü için
kesilmektedir. O halde zamanaşımının sadece dava edilen kısım için kesileceği
kısmî dava açmanın bir gereği yoktur. İşte tüm bunlar, kısmi davanın önemini
azaltacaktır.
[1]Kuru, HMUK, s. 1516; Karslı,
age., s. 341; Kuru/Arslan/Yılmaz, HMK, s 277. Pekcanıtez/Atalay/Özekeş HMUK, s
297.
[2] Kuru, HMUK, s. 1516.
[3] Kuru, age., s 1516-1517.
[4] Kuru, HMUK, Cilt II., s
1523., Karşı görüş için bknz:, s. 278.
[5] Kuru, HMUK, Cilt II, s 1540;
Pekcanıtez/Atalay/Özekeş Medeni Usul Hukuku, s. 436. ;, Karslı, age. S 432.
,;Kuru/Yılmaz/Arslan, age, s 295.
[6] Konusu para olan davalarda
“para” kavramı ile tedavüldeki Türk parasının kastedildiği doktrinde ifade
edilmiştir. Bknz: Kuru, age., s. 166; Postacıoğlu,İlhan, Medeni Usul Hukuku
Dersleri, 6 bası 1975., s. 125 (Dipnot 11).
[7] Kuru, age, s 172. Yazar burada
mahkemenin dava konusunun değerinin uzlaşılandan daha düşük olduğunu tespit
etmesi halinde görevsizlik kararı verip veremeyeceği konusunda bir fikir beyan
etmemiştir.
[8]Pekcanıtez/Atalay/Özekeş, HMUK
s 105; Kuru/Arslan/Yılmaz HMUK, s 125.; Kuru, age, s 174-175. Yazar eserinde,
önceleri davacının belirlediği değer ile gerçek değer arasında açık bir
nispetsizlik olduğu hallerde mahkemenin takdir etmesi gerektiğini savunduğunu,
fakat sonraları bu görüşün her zaman mahkemenin takdir etmesi gerektiği yönünde
değiştiğini belirtmiştir.
[9]Berkin, Necmeddin, Medeni Usul
Hukuku Esasları, 1969, s. 70; Kuru, age, s. 173
[10] Postacıoğlu, age s 125-126;
Üstündağ, age., 153-154.
[11]“…Maddenin birinci
fıkrasında, kısmî dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği hususu hüküm
altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu niteliği itibarıyla
bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün
olacaktır.
Alacağın tamamı aynı hukukî
ilişkiden doğup, şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmî davadan söz
etmek gerekecektir. Bu dava çeşidine müracaat edebilmek için, talebin konusunun
niteliği itibarıyla bölünebilir olması gerekir…” Karslı, Kanun, s. 135.
[12]“… Maddenin ikinci fıkrasında
talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkçabelirli
olması durumunda kısmî davanın açılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla
kısmî dava kurumunun amaç dışı kullanılmasının önüne geçilmek istenmiş, yani
sözü edilen hâlde davacının kısmî dava açmakta hukukî yararının bulunmadığı
kabul edilmiştir…” Karslı, Kanun, s.135.
[13] Tanrıver, agm., s 23-24.
[14] Karslı, age. S 342.
[15]Saim Üstündağ, Medeni
Yargılama Hukuku, 7. Bası, 2000, s 322. Yazar burada ayrıca, dava etmediği
kısım hakkında sarih veya zımnî feragatte bulunmadığı sürece farkına varmadan
alacağının bir kısmını dava etmemiş olan davacı bu kısmını sonradan dava
edebileceğini düşündüğünü ifade etmiştir(s. 323). Yazar, davacının farkında
olmadan kısmî dava açmış olmasının mümkün olduğunu düşündüğünü de açıkça ifade
etmektedir (s. 167).
[16] Kuru, age, s 1540. Yazarın,
fazlaya ilişkin haklarını saklı tutup bu hususa ilişkin yeterli açıklama
yapmamış olması halinde tam dava sayılması gerektiği yönündeki görüşü için
bknz: age., s. 1520.
[17] Berkin, age, s. 98.
[18]“Maddenin üçüncü fıkrasında
ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına ilişkin bir
kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan kesim bakımından feragat
edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm altına alınmış, bu konudaki
suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan kaldırmayacağına işaret
edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat
edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da zaten sona ermiş olacağından
ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir alacaktan söz edilemeyecektir.”
Karslı, Kanun, s. 135-136.
[19] Bilge Omar, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu (HMK) Tasarısı'yla Şimdiki HUMK Kurallarına Getirilmek
İstenen Değişikliklerin Başlıcaları, TBB Dergisi Dönem/Sayı: 2007/68., s 328.
[20]Kuru/Arslan/Yılmaz, HMK, s
295.; Karslı, age, s 497.; Pekcanıtez/Atalay/Özekeş, HMK, s 436.
[21]Karslı, age, s 793.